Ali İhsan Aksamaz: “Kafkasya ve Türkiye’deki Kafkasya
ile ilgileniyorum “
- Ali İhsan bey merhaba, bize zaman
ayırdığınız için teşekkür ederek ilk soruyu yöneltiyorum. Kendinizi nasıl
tanımlıyorsunuz?
- Ardeşen
kökenli ve anadili Lazca olan bir baba ile kökeninde “Çerkeslik” de bulunan bir
annenin ilk çocuğuyum. Melezim, dünyadaki herkes ve herşey gibi. Konuşanları
azalmış, yok sayılan, yok edilmeye çalışılan dillerin nefesiyim. Üretenin,
emeğin dostuyum. Metropol çocuğuyum. İnsanım.
- Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nden
Laz kültürüyle ilgili beklentileriniz nelerdir?
-Öncelikle
konuya tarih penceresinden bakmak gerekir. 19 yüzyılda kapitalizmin
gelişmesiyle birlikte, Osmanlı ülkesi çeşitli emperyalistlerin hakimiyet alanı haline geldi. İttihatçıların
marifeti ile de, Osmanlı ülkesi Alman emperyalizminin güdümüne girdi. 19.
yüzyılın sonları ve 20. yüzyılın başlarında da
ticaretini, siyasî iradesini, askeri gücünü, insanlarını, topraklarını
çok büyük ölçüde kaybetti. 20. yüzyılın ilk çeyreğinde, bir zamanların Osmanlı İmparatorluğu, bir zamanlar kendisine
bağlı olan ve daha sonra kendisinden ayrılan bölgelerin uluslaşması ve ulus
devlet olması gibi bir sürece yöneltildi. Ulusal sanayisi olmayan, burjuvazisi
gelişmeyen, yolu, okulu olmayan ve “çivi bile üretemeyen” Anadolu’da “Türk
Aydınlanması” yaşanamadı. Bu sebeple de geleneksel üretim ilişkileri ile
dinsel, mezhepsel, dilsel, kültürel farklılıklar günümüze kadar varlığını büyük
ölçüde korudu.
CHP’nin tek
parti diktatörlüğü, günlük hayatı sürdürmeye yönelik nafaka ekonomisi
ilişkilerinin hâkim olduğu ve farklı anadillerin konuşulduğu yörelerde ulusal
sanayinin kapitalist üretim ilişkilerini ve kurumlarını geliştiremedi. Yerel
üretim ilişkilerini tasfiye edemedi. Bu sebeple de dilsel ve kültürel
farklılıkları doğal bir yok oluş sürecine sürükleyemedi. Bunun yerine dilsel ve
kültürel farklılıkları doğal olmayan bir yol ile yani resmî ideoloji ve resmî
tarih tezleri ile ortadan kaldırmaya çalıştı.
Siyasî
otoriteyi elinde tutan CHP’nin tek parti diktatörlüğü, Türkiye’nin anadillerini
yok saydı ve bunların yok edilmesi için de elden gelen her şey yapıldı.1950’de
iktidarını kaybeden CHP, toplum ruhunda açtığı yaralar ile sonraki dönemlerde
de etkisini sürdürdü. CHP sonrası dönemde, bu yaraların bazıları sarılmaya
çalışılsa da, anadil konusu hiç gündeme gelmedi; akla gelmedi; sahiplenilmedi.
İkinci Dünya Savaşı sonrasında başlayan yeni saflaşma ve ardından gelen Soğuk
Savaş dönemi toplumsal dokuda meydana gelmiş olan yaraları gizlemek ile
kalmadı; bu yaraları derinleştirdi; yeni yaralar açtı.
DSP-MHP-ANAP
Hükümetinin ilgili yasa ve yönetmeliklerde yaptığı değişikliklerin ardından,
yapılan resmî açıklama ile TRT’nin yalnızca Boşnakça, Arapça, Kırmançi, Çerkezce
ve Zazaca radyo ve televizyon yayını yapacağı duyuruldu. Beş anadildeki radyo
ve televizyon yayınları, 7 Haziran 2004 Pazartesi günü Boşnakça ile
başladı. TRT, Kırmançi, Zazaca,
Boşnakça, Arapça ve Çerkezceyi hangi kıstasları göz önünde bulundurarak yayın
yapmak için seçti? Bunu bilemiyoruz. TRT’nin, DİE’nin verilerini dikkate alarak
bu dilleri belirlediği düşünülebilir. Anadillere ilişkin soruların en son 1985
nüfus sayımlarında sorulduğunu biliyoruz. DİE’nin anadil sonuçlarını açıkladığı
en son sayım ise 1965’tekidir. 2000 yılında yapılan son nüfus sayımlarında ise,
anadile ilişkin soru sorulmadığına göre; TRT, 1965 nüfus sayımı anadil
verilerini mi dikkate aldı? Şimdi 1965 nüfus sayımı anadil verilerine bir
bakalım: Anadili ve ikinci dili olarak Boşnakçayı 57.209 kişi; Çerkezceyi
106.960 kişi ve Arapçayı 533.264 kişi konuşuyordu. Yine aynı yıl verileriyle
Lazcayı 81.165 kişi; Gürcüceyi 79.234 kişi; Pomakçayı 57.372 kişi; Arnavutçayı
53.520 kişi ve Abazacayı ise 12.399 kişi anadili veya ikinci dili olarak
konuşuyordu. Bu rakamlar, TRT’nin bir anadilini, konuşanının sayısına göre
değerlendirmediğini gösteriyor. O zaman TRT’nin kıstası neydi? Bunu hiç
öğrenemedik.
Devletten ne mi
istiyorum?! Bakın şöyle: Devletin oluşturacağı ilgili komisyonlar Lazca için
Latin alfabesine dayanan alfabe oluşturmalıdır. Ardından da, ilk aşamada en az
on bin kelimelik temel Türkçe kelime dağarcığı tespit edilmeli ve buna göre
Lazcanın sözlüğü oluşturulmalıdır. Bu sözlük yayınlanmalıdır. İlk etapta
ilköğretim birinci sınıf öğrencilerinin düzeylerine uygun masal kitapları ve
çizgi filmler radyo ve TV yayınlarında da kullanılabilecek şekilde
hazırlanmalıdır.
Bütün bunlarla eşzamanlı olarak, Lazca ilgili çalışmaları yürütecek, yani; masal kitapları, ilköğretim öğrencilerinin düzeylerine göre “sosyal bilgiler” ve “fen bilgisi“ vb. kitapları, çizgi filmler, tiyatro eserleri, radyo- TV programlarını hazırlayıp sunacak, gazete ve dergileri yayınlayacak personelin yetiştirilmesi sağlanmalıdır. Bu personelin yetişmesinde, bu anadillerle ilgili ve/veya çalışmalar yapan komşu Gürcüstan’ın akademik personelinden de faydalanabilir.
Gerek personel yetiştirilmesi gerekse de yazılı, görsel, işitsel vb. her türlü materyalin hazırlanmasındaki bütün harcamalar, kuşkusuz ilgili devlet kuruluşları tarafından karşılanmalıdır.
Bütün bunlarla eşzamanlı olarak, Lazca ilgili çalışmaları yürütecek, yani; masal kitapları, ilköğretim öğrencilerinin düzeylerine göre “sosyal bilgiler” ve “fen bilgisi“ vb. kitapları, çizgi filmler, tiyatro eserleri, radyo- TV programlarını hazırlayıp sunacak, gazete ve dergileri yayınlayacak personelin yetiştirilmesi sağlanmalıdır. Bu personelin yetişmesinde, bu anadillerle ilgili ve/veya çalışmalar yapan komşu Gürcüstan’ın akademik personelinden de faydalanabilir.
Gerek personel yetiştirilmesi gerekse de yazılı, görsel, işitsel vb. her türlü materyalin hazırlanmasındaki bütün harcamalar, kuşkusuz ilgili devlet kuruluşları tarafından karşılanmalıdır.
- Ülkemizde Laz dili ve kültürüyle
ilgili yayınlanan ve sizin de kadrosu içinde olduğunuz “Ogni” dergisi ile
ilgili süreçten söz edebilir misiniz? Ogni'nin hedefleri ne idi?
-Aktüel
Dergisi’nin 8-14 Ekim 1992 tarihli, 66. nüshasında “Laz Enstitüsü Kuruluyor” başlıklı bir haber
yayınlanmıştı. Bu haber ile birlikte “Laz Burjuvazisi de Destekliyor” başlıklı
da bir ropörtaj. Laz dili ve kültürünün yaşatılması konusunda bir şeyler
yapılmasını isteyen samimi insanların da içinde bulunduğu bir grup toplantılar
yapmaya başlar. İnsanları doğru hedefe yöneltebilecek bir önderlik bulunmadığı
için “trübünler”e hitaben, basına sorumsuzca
ve cahilce verilen ropörtajlar meyvesini verir; reaksiyoner çevreler
kinlerini gazetelere kusarlar. Donanımsız
insanlar korkar. Bu kültürel hareket içerden boğulmuş olur. Aktüel
Dergisi’ne verilen ropörtaj ile başlayan bu kısa sürecin değerlendirilmesi
muhatapları tarafından hâlâ ciddî olarak yapılmış değildir.
Ben yukarıda
sözünü ettiğim bu küçük çevrenin dışındaydım. Bu küçük çevreden birkaç kişi ile
1993 Yaz’ında tanıştım. Amacım bir yayın organı çıkartılmasına ön ayak
olmaktı. “Ogni”nin yayınlanacağını 15
Ekim 1993 tarihli Aydınlık Gazetesi’nde benimle yapılan ropörtaj ile duyurdum.
“Ogni”, Kasım 1993’de yayınlanmaya başladı. “Ogni” altı sayı yayınlanabildi.
Bugüne kadar konudan çeşitli şekillerde nemalanmak isteyenler “Ogni”nin adını
çeşitli zeminlerde çok kullandı. Ancak “Ogni”süreci de bugüne kadar sağlıklı
olarak değerlendirilemedi. Ben, bu süreci en iyi bilen kişiyim. Ancak bugüne
kadar bu süreç, aktörler ve bilinen ve bilinmeyen rolleri hakkında bugüne kadar
hiç konuşmadım ve yazmadım. Bu sürecin değerlendirilmesinin, mimarları
tarafından ortak olarak yapılmasından yana olduğum için şimdilik bir şey
söylemek istemiyorum. “Ogni, yazılı aktarımın önemini öğretmiş ve tarihsel ve
dilsel bilinç oluşmasında önemli bir görev üstlenmiştir. Zuğaşi Berepe de bu
sürecin ürünüdür.
- Kafkasya Yazıları dergisinin de isim
babası olduğunuzu biliyoruz. Bu süreçten de söz eder misiniz?
-“Ogni”nin
yayının son bulmasından sonra, Çiviyazıları Yayınevi ile bağlantı kurdum.
“Ogni” gibi bir yayın organının buradan yayınlanması için çok çaba harcadım. Ne
var ki sonuç alamadım. Sonuçta “Kafkasya Yazıları”nın yayınlanması ve
yayınevinin “Mjora” kitap dizisinin oluşturulmasında başarılı oldum.
- Mjora sürecinden de bahsetmenizi
isteyecektik, siz konuya girmiş oldunuz.
- “Kafkasya
Yazıları”nda Lazlar ve Lazcaya ilişkin yanınlanan makaleler, “Lazlar” ve
“Kafkasyadan Karadenize Lazların Tarihsel Yolculuğu” vb. kitaplar “Mjora”ya
giden yolu açmıştır. “Mjora” uzun ömürlü olamamıştır. Munir Yılmaz Avcı’nın
çalışmalarını, Sima Vakfını ve bu vakfın yayın organı “Sima”yı da unutmamak
gerek.
- TRT 6 Kürtçe yayına başladı. Daha
önceki süreçte bir kısım Laz aydınının TRT 5 deki sınırlı ana dil yayınına
yönelik TRT'ye Lazca yayın için başvuruları oldu. Sizin konuyla ilgili düşüncenizi alabilir miyiz?
- Bu konuda
birçok kişinin TRT’ye başvurusu oldu. Kimi kastettiğinizi bilmiyorum.
Dolayısıyla da yorum yapamıyorum. Ancak; Lazca konusunda samimi olan, Lazca
birşeyler üretir. Meselâ benim de içinde olduğum bir grup www.kolkhoba.org’u kurdu; üç
yıldır Lazca yayın yapıyor. Lazca yayın konusunda ciddi olan Lazca yazar. Bunun
dışındaki her çaba şova yöneliktir; ciddi değildir. Burada hemen belirteyim.
Bir kaç yıl önce babam (Faik Aksamaz) hem TBMM’ne ve hem de TRT’ye hem Türkçe
hem de Lazca dilekçe ile başvuru yaptı. Lazca yayın talebi konusunda ciddî
olanların, önce kendi sitelerinde Lazca yayın yapmaları ve Lazca dergi
çıkarmaları gerekir. Açık söylemek gerekirse
Türkiye’de Lazca yayın yapabilecek tek kadro kolkhoba.org ve Munir
Yılmaz Avcı’dır. Kuşkusuz Gürcüstanlı
dilbilimciler ve radyo ve televizyon programcılarından da destek
aranabilir. Ayrıca TRT’nin, sitesinde yayın yaptığı diller arasına Lazcayı da
katması öncelikli bir beklenti olmalıdır.
- 2005 yazında Gürcistan'a gittiğinizi
biliyoruz. Neler gözlemlediniz? Abhazya-Gürcistan ve Güney Osetya-Gürcistan
anlaşmazlığına ilişkin düşüncelerinizi aktarabilir misiniz?
-Evet, 2005
Yaz’ında, o zamanlar Gürcüstan Lazlarına yönelik Lazca yayın yapan Radio
Kolkha’nın çağrılısı olarak Gürcüstan’a gittim. Gürcüstan’ın tarihi bölgelerini
gezme imkânım oldu. Gürcüstan çok küçük bir ülke. Bu ülkeye en büyük düşmanlığı
da bu ülkenin politikacıları yapmış. Uyguladıkları politikalar Gürcüstan
halkını bölmekle kalmamış, ülkeyi Rusya’nın hedefi durumuna da getirmiş.
Abhazya-Gürcüstan ve Güney Osetya-Gürcüstan anlaşmazlığını bu çerçevede
değerlendirilmeli. Rusya ile iyi geçinen ve Kafkasyalıların gönlünü almış bir
Gürcüstan’ın bölgede bir barış ve dostluk
adası olabileceği hâlâ bir ütopya değildir.
- Lazca ve Lazlar'ın, Gürcü dil ve
kültür dairesi içinde değerlendirilmesi konusunda Gürcistan’da yaşayan
Megreller’i de değerlendirerek, düşüncelerinizi alabilir miyiz?
-Lazlar, en
yakından Megreller, sonra Gürcüler ve daha uzaktan da Svanlar ile akrabadır.
Gürcüstan’ın şu anda uyguladığı milliyetler politikasının temeli Sovyet
Yönetimi tarafından atılmıştır. Sovyet Yönetimi, Megrelleri yok saymıştır. Bu
politika yanlıştı; hâlâ uygulanıyor. Bir başka önemli nokta; biz buradan pek
anlamıyoruz ama; Gürcüstan’da Kilise önemli bir yere sahip. Megrelleri, bağlı
oldukları Kilise bakımından da değerlendirmemiz gerekir.Gel gör ki, böyle
giderse, politikacıların uygulamaları Gürcüstan’ı Tiflis merkezli bir şehir
devleti haline dönüştürebilir. Böylesi bir gelişmenin sorumlusu tek sorumlusu
Rusya değil, kuşkusuz o ülkenin politikacıları olacaktır.
- Şu sıralar yeni bir çalışmanız var
mı? Geleceğe yönelik projeleriniz nelerdir?
-
www.kolkhoba.org ile ilgili çalışmalara devam ediyorum. İleride Lazca internet
radyoculuğu yapma gibi düşüncem var. Ayrıca Kafkasyalıların dillerinin
yaşatılmasına yönelik bir platform oluşturmaları konusuna kafa yoruyorum.
- Sorularımızla sizi sınırlamayalım,
söylemek istediğiniz başka neler var?
-Belirtmek
istediğim iki konu var. Birincisi, bugüne kadar kitaplarımı yayınlayan hiç bir
yayınevinden telif ücreti almadım. İkincisi, bugüne kadar iki gazeteye ropörtaj
verdim. İlki, 15 Ekim 1993 tarihli Aydınlık Gazetetesi’ne. Diğeri, 13 Haziran
2006 tarihli Ülkede Özgür Gündem Gazetesi’ne. Ne yazık ki, her iki ropörtajda
da söylemediğim şeyler yazıldı. Söylediklerim de değiştirildi. Bunu paylaşmak
isterim.
-Bizimle yaptığınız röportajda böyle
bir şey yaşamayacaksınız, olduğu gibi yayınlayacağız.
Ali İhsan bey bize zaman ayırdığınız ve
yanıtlarınız için teşekkür ederiz. Son olarak Jıneps okurlarına ve Çerkesler’e
bir mesajınız var mı?
-Dillerimiz
önemlidir. Dil konusuna duyarlı insanların destek vereceği bir platforma
ihtiyaç bulunmaktadır. Bu konuda neler yapılabilir? Bu konuya kafa yoran
insanlar bir araya gelmelidir. İlkeleri tespit edip işbaşı yapılmalıdır. Ne
yapacağını bilmeden, ilkesiz yola çıkanlar, bir süre esen rüzgârın etkisiyle
fındık kabuğu misali havalanabilirler. Ancak rüzgâr kesilince kafa üstü betona
çakılırlar. Bunun bilincinde olmak gerekir. Emeğe ve dillere saygılı herkes
beraberlik içinde çalışmalıdır.
Jıneps
okuyucularına, sağlık, başarı ve mutluluk dolu günler diliyorum. Ayrıca bana bu
imkânı sağladığınız için size de teşekkür ediyorum.
( Ali İhsan Aksamaz 24 Ocak 1959 tarihinde İstanbul- Nişantaşı
SSK’da doğdu. İlk ve Orta öğrenimini İstanbul’da tamamladı. 1977-1980 yılları
arasında İstanbul İtalyan Kültür Merkezi ve Roma Societa’ Dante Alighieri Dil
Okulunda İtalyanca kurslarına devam etti. Konya Selçuk Üniversitesi Eğitim
Fakültesi İngilizce Anabilim Dalından mezun oldu. Askerlik hizmetini Tuzla
Piyade Okulu’ndan sonra Çankırı Astsubay Hazırlama Okulu’nda piyade asteğmen
olarak tamamladı. Devlet okulu, özel okul ve kurslarda öğretmen ve yönetici
olarak çalıştı. İstanbul Büyük Şehir Belediyesi Özürlüler Merkezi’nde eğitmen
olarak görev aldı. Evli ve bir çocuk babası. İlk gençlik yıllarından itibaren
ülke ve dünya sorunlarına ilgi duydu. Toplumsal mücadelede yer aldı. Esas
olarak, 1992 yılından beri Kafkasya ve “Türkiye’deki Kafkasya” ile ilgileniyor.
Bu manada, Lazca ve Gürcüce ilgi ve çalışma alanı içindedir.)
(*)
JINEPS Ulusal Yaygın Aylık Siyasî Gazete,
Yıl 1, Sayı 3, Sayfa 6, Şubat 2009