23 Nisanları çok severim ve sahiplenirim. Bu sahiplenişin sebebi yalnızca, okulda bize o gün ile ilgili olarak öğretilenlerden kaynaklanmıyor. Benim için “23 Nisan”ın “Ulusal Egemenlik” ve “Çocuk Bayramı” ifadelerinin ötesinde de anlam ve mesajları var. Ben, bu mesajları hem bir vatansever ve hem de demokrat ruhlu bir insan olarak anlıyor ve “23 Nisan”ı bütün bu anlamlarıyla sahipleniyorum.
Emperyalistler
vatanımızı işgal altına aldı. İşgalciler Vatanı yöneten iradenin başkenti olan
İstanbul’u işgal etti, Meclisimizi dağıttı ve kapısına kilit vurdu. 23 Nisan,
hem Kurtuluş Savaşımızın Gazi bir önderliğe sahip olduğunun bir sembolüdür, hem
demokrasi mücadelemizin bir mirasçısıdır hem de birçok alandaki çoğulculuğu ile
bugünlere bile örnek teşkil etmektedir.
23 Nisan 1920’yi anma
gününde Ankara’daydım. Artvin Kalkınma ve Eğitim Vakfı’nın daveti ile Artvin
Evi’nde “Lazlar” konulu bir sunum yaptım. Böylesi önemli bir günün yıldönümünde
sunum yapabilmek beni bahtiyar etti. Çünkü hem Türkiye ve hem de Lazca’yı
seviyorum. Hem Türkiye’nin hem de ortak anlaşma dilimiz Türkçe ile Lazcanın
sonsuz kadar yaşamasını istiyorum. 23 Nisan’daki bu sunumuma ilişkin
değerlendirme ve izlenimlerimi sizlerle de paylaşmak istiyorum. O maksatla bu
makaleyi kaleme alıyorum.Sunum Tarihinin Belirlenmesi
Aslına bakılırsa bu sunum çok daha önce, Eylül 2016’da yapılacaktı. Şevket (Çorbacıoğlu) Bey ve Demir (Akın) Bey telefonla beni aramışlar ve bu tarihte bir sunum yapmam konusunda karar vermiştik. Ancak hastalığım sebebiyle o tarihte bir sunum düzenleyememiştik. Dolayısıyla da sunum tarihi olarak 23 Nisan’ı belirlemiş olduk. Böyle bir önemli tarihte “Lazlar” konulu bir sunum yapmamız çok da anlamlı mesajlar taşıdı. Sağ olsunlar; hem Demir Bey hem de Şevket Bey sürekli olarak benimle bağlantıda oldular ve sunumun büyük bir başarı ile tamamlanmasına büyük katkı sundular. Eşim Nuray (Gök Aksamaz) Hanım’a teşekkürlerimi sunuyorum. Kendisi powerpoint sunumuma teknik destek sundu.
Sunumumda neleri söyleyeceğim önceden kafamda şekillenmişti. Her zaman kafam da şu düşünce vardır. Hem Türkiye’yi seven bir vatansever ve demokrat ruhlu kardeşleşmeden yana bir insan olarak hem de Lazcanın kurumsallaşarak geleceğe taşınması için çalışan bir insan olarak çizgim yıllardır belliydi ve sunumuma bu çizgi yansıyacaktı. Sunumumun 23 Nisan’a denk gelmesi de ayrıca konuya daha da farklı bir anlam ve renk kattı.
Afiş, Sunum Metni ve Powerpoint Gösterisinin Hazırlanması
Sunum metnimi, sunumumdan üç-dört gün önce hazırladım. Son gözden geçirmeler yaptım ve bilgisayarda yazdım. Doğrusunu isterseniz, bu sunum metnini hazırlarken zorlandım. Çünkü dinleyici kitlesinin profilini bilmiyordum. Sağ olsun; bu konuda Yusuf (Bulut) Ağabey, açıklayıcı bilgiler verdi.
Bu toplantıyı üç bölüm olarak planlamıştım. İlk bölümde ben anlatacaklarımı, powerpoint görselleri eşliğinde sunacaktım. İkinci bölümde, varsa, soruları cevaplayacaktım. Üçüncü bölümde ise, katkı sunacaklara mikrofon uzatılacaktı. Öyle de oldu.
Yaklaşık bir ay kadar önce; Demir Bey, sunumun afişini ön çalışmasını bana gönderdi. Sağ olsun. Görüşümü aldı. Böylece sizlerin de şimdi gördüğünüz afiş hazırlanmış oldu.
Konuşma metnimde
hem Lazların en eski tarihlerinden bahsetmeli hem de yaşadıkları coğrafyalara
dikkat çekmeliydim. Bütün Bunları yaparken de herkesin ulaşabilecekleri
kaynaklardan faydalanmalıydım. Ayrıca benim de bir yıl kadar önce ulaştığım
kimi oldukça önemli bilgileri de paylaşmalıydım.
Osmanlı-Rus
Savaşlarında Lazların Osmanlı vatanına gösterdikleri bağlılığa ve
fedakârlıklara da dikkat çekmem gerekiyordu. Batum’un Çarlık Rusyasına savaş
tazminatı olarak verilmesi karşısında Lazların tavrına dikkat çekmeliydim. Laz
Beylerinin, Britanya Kraliçe Viktorya’ya yazılı başvurularına dikkat
çekmeliydim. Bu konuda, İrfan (Çağatay) Bey’in Ahmet Tevfik Yücesoy’un
çalışmasını bizlere kazandırması önemli bir kaynaktır; belirtmeliydim. Namık
Kemal’in Lazca konusundaki olumsuz tavrına değinmekten vazgeçtim. Vatan şairi;
Vatan için gönüllü müfrezeler oluşturan Lazların anadilini küçümsemişti.Bu bilgiyi
paylaşmaktan kaçındım. Laz Beylerinin 300 tepeden tırnağa silâhlı Laz
partizanını Afganistan’ın güvenliği için Britanya Ordusu emrine verme
teklifinden de bahsetmekten kaçındım.
Ayrıca günümüz
Türkiye Lazlarının, Laz aydınlarının kendi kimliklerini kurumsal olarak
yaşatmaya başladıkları 1993 Kasım’ından bu yana yaptıkları çalışmalardan da
bahsetmeliydim. Önemli bir milâd olan “Ogni Kültür Dergisi”ni anmalıydım.
Ardından Kocaeli Sima Laz Vakfı, İstanbul Laz Kültür Derneği, Ankara Laz Kültür
ve Dayanışma Derneği, Arhavi Çkuni Berepe/ Laz Kültür Sanat ve Turizm Derneği,
Karabük/ K. Ereğlisi Laz Kültür Derneği ve Laz Enstitüsü’ne dikkat
çekmeliydim. “Mçhita Murutskhi” adlı Lazca ilk gazeteye, “Ağani Murutskhi” adlı
Türkiye’de yayınlanan gazeteye dikkat çekmeli ve internetten yayınlanan “Gazeta
Noğa”nın adını da duyurmalıydım.
“Ogni” dergisinin
yeniden yayın hayatına başladığından da bahsetmeliydim. Tabi, Devletin
okullarında seçmeli ders olan Lazca’ya dikkat çekmeli ve bu önemli adımda ciddî
çabası olan Laz Enstitüsü’nün adını anmalıydım. Devlet okullarında okutulan
seçmeli Lazca ders kitabının da yine Laz Enstitüsü tarafından hazırlandığını
belirtmeliydim. Bu işte de en büyük çabanın İsmail Avcı’dan geldiğini bir kez
daha vurgulamalıydım.
Vurgulamam gereken
bir konu da “TRT LAZURİ” idi. TRT’nin 24 saat Kürtçe yayın yapmasına rağmen,
“TRT LAZURİ”nin olmamasına dikkat çekmeliydim. TRT’nin Lazca da, Abhazca da,
Gürcüce de, Çerkesçe de yayın yapmadığına dikkat çekmeliydim. Kürtçe dilse,
Lazcanın da dil olduğunu vurgulamalıydım. Lazların vatan savunmasında yalnızca
bir mükellef olarak değil, aynı zamanda gönüllü olarak görev aldıklarına ve bu
yönüyle de “TRT LAZURİ”yi hak ettiklerini bir kez daha vurgulamalıydım.
23 Nisan 1920’nin
önemi üzerinde durmalıydım. Mustafa Kemal Paşa’nın 1 Mayıs 1920’de Meclis’te
yaptığı konuşmada Lazların hak ve hukuklarını da sahiplendiğini
vurgulamalıydım. Biliyoruz ki, o Mecliste “Lazistan Milletvekilleri” de vardı.
Kolkhlar kimdir?
Lazların ve Megrelerin Kolkhlarla ilişkileri nedir? Kolkh dili, bugün hangi
dillerde yaşıyor? Lazca ve Megrelceye dikkat çekmeliydim. Kolkheti, Lazika/
Egrisi, Lazistan, Lazistan Sancağı nedir? Bu konular üzerinde de durmalıydım.
Heredot’tan, Rodoslu Apollonius’tan söz etmeliydim. Onların eserlerinde de proto-Lazlardan
söz edildiğini belirtmeliydim.
Sunum süremi,
aslında bir saat gibi planlamıştım. Görüldüğü üzere bahsedilecek konu,
kısıtlamama rağmen çoktu. Aslında her bir konu başlığı ayrı bir toplantı
konusuydu.
Belirtmem gereken
bir diğer konu, Lazların komik duruma düşürüldüğü “Laz Fıkraları” idi. Bu
konuya değinmeliydim. Gölge oyunundaki “Laz figürünü” da göstermeliydim. Bir
“Laz fıkrası” aktarmalıydım. Lazların Lezgiden dönme olduğunu iddia eden Kadir
Mısıroğlu’nun tavrına dikkat çekmeliydim. Kadir Mısıroğlu neden Şemsettin
Sami’nin “Kamus-ul Alâm” adlı eserini es geçmişti. Bunu vurgulamalıydım.
Lazların gurbet
olarak İstanbul’dan önce Rusye’yi, yani Batum’u, Oçamçire’yi, Sokhum’u
bildiklerini belirttim. O sebeple, günümüz Abkhazya’sında eski zamanlarda
Osmanlı Lazistan’ndan gurbetci olarak gitmiş epey bir Laz nüfusun yaşadığına da
dikkat çektim. Değinmekle yetindim. Ayrıntıya girmedim. Ancak İskender Tzitaşi
hakkında kısıtlı da olsa bilgi vermeye çelıştım.
Dikkat çekmem
gereken bir başka konu da geçtiğimiz günlerde yapılan bir sokak röportajı idi.
Mücahit Bey (Öztürk), Bilgi Üniversitesi’nden İsmail (Avcı) Bey’in öğrencisi.
Kendisine bir ödev verilmiş. Lazlar kimdir? Nerede yaşarlar? Lazca dil mi
Türkçenin şivesi mi? Mücahit Bey, Taksim yöresinde bu soruları çeşitli meslek,
yaş ve yöreden insana sormuş. Pek de tatmin edici doğru cevaplar alamamış. Bu
çalışmasından, videosundan da bahsetmeliydim.
Lazlardan,
ilişkilerinden ve yaşadıkları coğrafyalardan bahseden Roma/ Bizanslı
yazarlardan da söz etmeliydim: Plinius, Arrianus, Ptolemeus, Priskos,
Belisarius, Prokopius, Agathias, Menandros, Theophanes gibi birçok yazar. Varsa
bunların bazılarının eserlerinin kapaklarını da yer vermeliydim sunumda.
Paganlık/
Şamanlık, Hıristiyanlık ve Müslümanlık Lazların dinleri arasındaydı. Bu konuya
da değinmeliydim. Gürcüstan Kilisesi’nin “Laz Azizler İkonu”na da
değinmeliydim. Lazların Müslümanlaşma sürecine ilişkin İrfan (Çağatay) Bey’in
makalesine de göndermede bulunmalıydım.
Nikolay Marr’ın
“Lazistan’a Yolculuk” adlı eserinin Aras Yayınların’dan çıkmasına dikkat
çekmeliydim. Bildiğim kadarıyla bu çalışma Lazika Yayın Kollektifi’nden de
çıktı. Osmanlı Devleti’nin Lazistan Sancağı Flamasına da vurgu yapmalıydım.
Unutmadan
söylemeliyim. Muhammed Vanilişi ve Ali Tandilava’nın Türkçeye “Lazların Tarihi”
adlı kitaptan da kısaca bahsettim. Tarihçi olmadığımı ancak bu kitaptaki kimi
çelişkili bilgiler sebebiyle Laz Tarihini araştırmaya başladığımı da belirttim.
Önce kendim için araştırdığımı, sonra da bu bilgilenmelerimi yazarak
başkalarıyla paylaştığımı açıkladım.
Kendilerini bu
sunumda anmam gereken beş önemli Laz Aydını vardı: Hopalı Faik Efendi, İskender
Tzitaşi, Osman Topçuoğlu, Safiye Topçuoğlu ve Ahmet Tevfik Yücesoy. Bu
insanlar Laz kimlik ve emek mücadelesinde önemli bir yere sahiptirler. Bu
sebeple kısaca haklarında bilgi verdim.
Önce bir metin
kaleme aldım. Konuşulan konularla ilgili fotoğraflarla zenginleştirdim. Daha
sonra eşim, sağ olsun, bir powerpoint gösterisi hazırladı. Bu her iki çalışmayı
da önceden Demir (Akın) Bey’e ulaştırdım. Sunumda neler yapacağımı önceden
bilsinler istedim.
Sunum metnimde
yukarıda belirttiğim konular yer aldı. Sunumumu bu yazılı metne sadık kalarak
yaptım; okumadım. Slayt eşliğinde sunumuma başladım ve bitirdim.
Ankara’ya Hareket Ediyorum22 Nisan günü saat 12:00’de Esenler’den Kâmil Koç Firmasının otobüsüyle hareket ettim. Sakin geçen bir yolculuktan sonra Ankara’ya saat 18.30 gibi ulaştım. Yol boyunca Şevket (Çorbacıoğlu) Bey benimle telefonla sürekli bağlantıda oldu. Sürekli bilgi aldı. Konaklayacağım misafirhane de bir oda ayırttılar.
Ankara’da beni karşılayan, kıymetli asker arkadaşım Emin Ahmet Tümer oldu. Kendisiyle 1986 yılından beri tanışırız; bağlantımız devam etti. Çankırı Astsubay Hazırlama Okulu’nda piyade asteğmen olarak vatan vazifemizi yapmış, ayrıca İngilizce dersleri vermiştik. Şimdi hatırlıyorum. Çankırı Astsubay Hazırlama Okulu Foto-Film merkezinin çektiği ve bizlerin de destek verdiği bir ders videomuz var.
Emin Ahmet Arkadaşımla beraber Sakarya Caddesinde bir mekâna oturduk. Hem bir şeyler atıştırdık hem de askerlik anılarından, Türkiye’nin bugününden ve geleceğinden kendimizce konuştu. Sohbet güzeldi. Ancak gece yarısı olmuştu bile. Kalktık. Ben Ankara’yı hiç bilmem. Gece yarısı olmuştu. Sağ olsun, Emin Ahmet Arkadaşım, beni bir taksiye bindirdi. O gece konaklayacağım Genel Maden-İş Sendikası’nın Zonguldak Konukevi’ne gittim.
23 Nisan 2017, Pazar: Sabahleyin uyanınca gözlerime inanamadım. Kar yağıyordu. Aslında Ankara’ya gelmişken buradaki akrabalarımı da ziyaret edecektim. Kar, benim bu düşüncemi değiştirdi. Kendilerini telefonla bile aramadım. Hastalığım, bu soğuk havada risk almamı engelledi.
İyice dinlendim. Saat 09:30’da odamdan çıktım ve aşağıdaki yemek salonuna indim. Açık büfe kahvaltıdan sonra tekrar odama çıkmıştım ki, Şevket Bey telefonla aradı. Yolda olduğunu ve birazdan beni almaya geleceğini söyledi. Tıraş oldum. Hazırlandım. Sırt çantamı alarak odamdan çıkmak üzereydim ki, telefonum çaldı. Şevket Bey idi. Lobiye ulaşmış. İndim. Karşılaştık. Kucaklaştık. Misafirhane görevlisiyle de vedalaştıktan sonra kapıda bizi bekleyen taksiye yöneldik. Bindik. Kar yağıyordu ve hava soğuktu. Sabahtan bir iki kar yağarken çektiğim klibi facebook sayfamda paylaşmıştım.
Konukevinden
Artvin Evine mesafe kısaydı. Kısa bir süre sonra da o muhteşem binaya ulaştık.
Taksi şoförü ile vedalaştık. Arabadan indik. Gerçekten muhteşem bir bina idi.
Şevket Bey, temelden çatıya bu binada emeği olduğunu belirtti. Hem kendisini
hem de emeği olan herkesi bir kez daha tebrik ederim. Ölenlere de rahmetler
dilerim.
Sunumumu da
yaptığım salona çıktık. Oturduk. Hemen Tavşan kanı diye tabir edilen çaylar
geldi. Sohbete başladık. Bir süre sonra Kemal (Özbıyık) Bey de geldi ve bize
katıldı. Akın (Demir) Bey de geldi. Çok geçmeden fotoğraflar çekildi, selfiler
çekildi.
Daha sonra yönetim
odasına geçildi. Oturduk. Sohbetler ettik. Yavaş yavaş Lazlar, Laz Aydınları
gelmeye başladı. Benim eksikliğim olsa gerek, kendi kimliklerine duyarlı
bu kadar çok Laz Aydınının bulunduğunu bilmiyordum. Demir Bey, bana bir kitap
hediye etti: “Antik Kaynaklarda Karadeniz Bölgesi”. Eser Adem Işık’a ait. 2001
yılında Türk Tarih Kurumu’ndan yayımlanmış bir eder. Demir Bey’e bir kez daha
teşekkür ederim.
Bilenler biler;
Kemal (Özbıyık) Bey, çok önemli şahsiyet. Halk dansları üzerinde yaptığı
çalışmalar ve Artvin yöresi Halk Oyunları alanında yetiştirdiği insanlar o
kadar çok ki. Çocuk yaşından beri, tuttuğu notları nihayet kitaplaştı. Kemal
Bey de bu eserini imzalayarak bana hediye etti. Kemal Bey’e teşekkür ederim.
Kitabın adı şöyle: “Üzerleri ‘Toz’ Olmasın/ Doğu Karadeniz’de Yaş Almak”. Kitap
2016’nın sonunda Ankara’da Karina Yayınevi’nden çıkmış. Kitabın editörü Çiğdem
Aktepe. Görsel yönetmen ise, Mehmet Coşkun. Kapak fotoğrafları da yazarımıza,
Kemal (Özbıyık) Bey’e ait.
Bu kitabı henüz
okumadım. En kısa zamanda okuyacağım. Bu kitap ve yazar ile ilgili olarak
birçok kişi görüş belirtmiş. Onların adlarını da anmak isterim: Hüseyin
Altunbayrak, Yusuf Bulut, Şevket Çorbacıoğlu, Muhammet Ergin, Hasan
Karabulut, Nuretttin Kılıçparlar, Galip Kurdoğlu ve Armağan Serdaroğlu. Kitap,
Lazların eskiden kullandıkları aletlerin, kap ve kacakların da çeşitli
fotoğraflarını içeriyor. Bunlar Türkçe ve Lazca adlarıyla verilmiş: Bakır
Tavalar/Tağanepe, Güğümler/Kukumape, Bakraç/ Onçaxale, Kazanlar/ Çukali, Çuki,
Zema, Tepsi, Ahşap Yemek Kabı/ Sarğa, Değirmen/ Karmate, El rendesi, Kara
lastik/ Demokrat, Lamba, Küp/ Kvantsa, Sofra Altlığı/ Treşeli.
Kitabın sonunda,
Kemal Bey’e Alman Bilim insanı Rüdiger Benninghaus’un Köln’den 28.02.1984
tarihinde daktilo ile yazdığı iki sayfalık bir de mektup yer alıyor. Emek ve
zaman ürünü olan bu kitabı, dediğim gibi henüz okumadım, orada şöyle bir
sayfaları çevirdim ve göz attım. Kitap; Lazlara ve Doğu Karadeniz’e ilgi duyan
herkesin ilgisini çekecek etnografik bilgileri içeriyor. Kemal Bey’in
anlattıklarından beni en çok etkileyen, muhacirlik yıllarına ilişkin
anlattıklarıdır. Sanırım kitapta da bu konuya değiniyor.
Kemal Bey, Şevki
Batum Bey’e teşekkürlerini ifade ediyor çünkü kendisinin katkıları büyük olmuş.
Kitabın arka kapak yazısını Zeynep (Seyhan Baştabak) Hanım yazmış. Bu kitabı,
ilgilenenler internet üzerinden temin edebilir: www.karinakitap.com. Kitabın
fiatı KDV dahil 25 TL. Kitabın yer yer Lazca ifadeler içerdiğini belirtmeliyim.
Kemal Bey, bir sonraki çalışmasının Lazca olacağını ifade etti. Öyle
hatırlıyorum.
Şimdi Sunum VaktiZaman su gibi aktı. Yönetim odasına sığamaz olduk. Zaten sunum saati de gelmişti. Sunumun yapılacağı salona çıktık. Orada çok önemli insanlarla tanıştık. Sunum heyecanından olsa gerek, hiçbirinin adını aklımda tutamadım. Bir tek Mehmet Ali Kök Bey (Makok) hariç. Onun da sebebi var. Sonra söylerim.
Bir yandan sunumun yapılacağı salona gidiyorum, bir yanda da kardan dolayı endişeleniyorum. Endişemin iyi sebebi var: Ya hastalanırsam ya katılım az olursa. Kimseye bir şey belli etmedim tabi. Ancak hemen belirtmeliyim ki, Artvin Evin’de bulunduğum sürece herkes çevremde bir sevgi yumağı oluştu. Kendilerine bir kez daha teşekkür ederim buradan.
Artık sunumun yapılacağı salondayız. Yaklaşık 35-40 kişi var. Yönetim odasından birlikte çıktığım insanlarla beraber izleyici sayısının 50’yi geçeceğini düşündüm önce. Toplantı sonrasında, Şevket Beyden öğrendim ki, sunumu izlemeye gelenlerin sayısı 100 civarındaymış. Karlı bir Ankara gününde azımsanamayacak bir rakam.
Şevket Bey, sunum
sonrası katkı sundu. Bütün Doğu Karadeniz’e Laz denilmesinin bir temelinin
olduğuna dikkat çekti. Söylediklerine katılıyorum. Sunumda söyleme ihtiyacı
duymadım, ancak birçok Lazın dilini kaybederek Çepni Türkü’ne dönüştüğünü, bir
kısım Lazın da zamanla Rumlaştığını belirtmeliyim buradan.
Şevket Bey, “Laz
Fıkraları”na da dikkat çekti. Lazların kimliklerine sahip çıktıkça bu “Laz
Fıkraları”nın “Karadeniz Fıkraları”na dönüştüğünü ve öyle anlatıldığına dikkat
çekti.
Demir Bey, powerpoint
slayt gösterisi için gerekli düzenlemeleri yapmış. Konuşmamı Türkçe olarak
yapacaktım. Ancak girişte Lazca konuşmak istedim. Bu konuyu daha önce Demir
Bey’e danıştım. Kendisi tabi dedi. Lazca konuşmalarımı cümle cümle Türkçe’ye
çevirecek birisine ihtiyacım vardı. Bu konuda Kamil (Aksoylu) Bey’in veya Kemal
(Özbıyık) Bey’in bana yardımcı olabileceklerini söyledi. Gel gör ki;
söylediklerine göre, Kâmil Bey, oldukça tuzlu Mukhlama yediği için tansiyonu
24’e çıkmış. Toplantıya katılamamış. Bana ulaşmak istemiş, ulaşamamış. Daha
sonra biz, Şevket Bey ile kendisine ulaşmak istedik. Telefonu kapalı idi.
Kendisine şifalar dilerim. Hemen belirtmeliyim; Kâmil Bey, Ogni’nin ilk
sayısını matbaadan aldığımız anı, bugüne kadar ilk olarak yazmış olan kişidir.
Aktarımlarını büyük bir duygu yoğunluğuyla okuduğumu belirtmeliyim.
Lazcadan Türkçeye
tercümanım Kemal Özbıyık Bey oldu. Sunum öncesi çok küçük bir prova yaptık.
Belirtmeliyim. Sunum sırasında çok başarılı bir çeviri yaptı. Kendisine bunun
için de teşekkür ederim. Kendisini tanımaktan şeref duydum. O kadar içten bir
insan ki, sözle anlatamam.
Ve sunuma
başladım. Slayt eşliğinde kısa bir Lazca sonra da Türkçe olarak sunumumu
yaptım. Slayt çevrimlerinde Demir Bey yardımcı oldu. Hastalığım ve mikrofonun
benim hareketlerime uyum gösterecek uzunlukta olmaması sebebiyle pek fazla
hareket edemedim. Sunumum bitti. Bazı izleyiciler, sorular sordu. Cevaplamaya
çalıştım. İnsanlar, Megrellere ve Hıristiyan geçmişe ait anlatımlarımı dikkatle
izlediler. Özel konuşmalarda da bu konuya ilgi gösterdiklerini gözlemledim.
Hopa ve Arhavili izleyicilerden Lazca bilenler Lazca sunumumu anladıklarına
şaşırdıklarını belirttiler. Güzel Lazca konuştuğumu söyleyerek beni
övdüler; utandırdılar.
Bir konuda tepki
gördüm. Kadir Mısıroğlu’nu ciddiye aldığım için eleştirildim. Bu ve bunun gibi
kimseleri Lazlara hakaret ettiğini ve hak ettikleri cevabı alamadıklarına
dikkat çekmek için Kadir Mısıroğlu’na dikkat çektiğimi belirttim. Hatta MHP
lideri Devlet Bahçeli Bey’in de “Şeykh Pir” konusuyla ilgili olarak kendisine
tepki gösterdiğini vurguladım.
Sunum hatırladığım
kadarıyla iki saate yakın sürdü ve başarıyla bitti. Toplantıya Ankara Laz
Kültür ve Dayanışma Derneği Başkanı Armağan Sedaroğlu Bey de katıldı. Ayrıca
Lazcanın üstadı Anke Musa Cedeşi, Oğuz Musa Bey de destek verdi ve anlamlı
“Gokuntskhi”/”Uyan” adlı şiirini sahneden mikrofonla okudu. Büyük alkış aldı.
Uzun zamandır tanışamamıştık. Tanışmak ve onunla kucaklaşmak bana güç verdi.
Ben, Anke Musa Cedeşi’nin okuduğu şiirinden kısa bir bölümü burada aktarmak ve
sizlerle paylaşmak istiyorum: “Getaxi nenas, pranguli…/Khvati; zinciri
kremuli…/ Kibi kibi şara qazi…!/ Çe Lazi; /Goputskhi…/ Goputskhi…/Goputskhi…/
Kçe meşvenapeşi khincis/ Dikhapicis do ntsapicis/ Okhuşkva tolepes xazi / (…) /
Çe Lazi,/ Gokuntskhi…/ Gokuntskhi…/ Gokuntskhi..!”
Sunum sonunda da
bir folklor ekibi gösterisi sergilendi. Çok güzeldi. Beni de dahil ettiler.
Hastalığım sebebiyle henüz kaslarım açılmadığı için kendilerine uyum
sağlayamadım. Ancak yine de mutlu oldum.
Sunum boyunca ses ve görüntü kayıdı yapıldığını söylemeliyim. Sanırım, ilgilenenler bu sunumumu internet üzerinden izleyebilecek. Sunumun bittikten sonra birçok kişi yanıma geldi ve beni kutladı. Bir grup izleyicim de kitaplarımdan edinmek istediklerini belirttiler. Neden kitaplarımı getirmediğimi sordular. Bana katkı sunmak istediklerini ifade ettiler. Kitaplarımın Artvin Evi’nde de bulundurulması konusunda Demir Bey ile Belge Yayınlarından Mehmet Ali Bey’in bağlantılarını sağladım.
Ankara’da Laz aydınları arasındaki ilişkilerin çok kuvvetli olduğunu belirtmeliyim. Birbirlerini dinliyorlar, eleştiriyorlar ama küsmüyorlar. Bana sorulan soruları cevapladım. Siyasî hiçbir konuya girmedim. Yumuşak bir uslup izledim. Hatta bazı izleyiciler bu tavrımdan dolayı beni eleştirdiler.
Sağolsun; asker arkadaşım Emin Ahmet Bey de dinleyiciler arasındaydı. Bir dostunun yakını vefat ettiğinden oraya gitmesi gerekti. Vedalaştık. Kendisini yolcu ettim.
Yusuf Ağabeyi de ziyaret etmek istiyordum. Hastaydı. Otobüsteyken birkaç kez aradı. Beni misafir etmek istedi. Sağ olsun. Çok istemesine rağmen, sağlığı elvermediği için Artvin Evi’ne gelemedi. Mehmet Ali Bey ile görüşmüş. Beni, kendisine götürmesini rica etmiş. Aklım Yusuf Ağabey’i ziyaret etmekteydi. Bir yandan da bana sorulan soruları cevaplamak istiyordum. Zaman da geçiyordu.
İki gazeteci dostumuzla da tanışma fırsatım oldu. “Borçka/ Artvin 7 Mart Gazetesi”nden Zekai (Şentürk) Bey ve “08 Haber”den Rasim (Yılmaz) Bey. Dostça eleştirel katkılarda bulundular, destek oldular. Arhavililer Vakfı’ndan da dostlar vardı. Ardeşenliler de.
Artık ayrılık saati gelmişti. Dostlarla vedalaştık ve ayrıldık. Mehmet Ali bey, beni otomobiliyle Sincan’a götürdü. Yusuf Ağabey’i ziyaret edecektik. Sağ olsun, Mehmet Ali Bey o gün oldukça kahrımı çekti yardımcı oldu. Cumhurbaşkanlığı Sarayına ve Millet Camii’ne de götürdü; bilgi verdi.
Nihayet Yusuf Ağabey’in evindeydik. Kendisi ve eşi bizi sıcak karşıladı. Dostluk gösterdiler. İkrâmlarda bulundular. Uzun uzun sohbet ettik. Kendisini iyi gördüm. En kısa zamanda aramıza aramıza yeniden katılacak. Buna inanıyorum. “Livera Geyikleri” eserinden sonra öğretmenlik anılarını kaleme aldığı eserinin de bir an önce okuyucusuyla buluşmasını bekliyoruz.
Otobüsüm 23:58’de hareket edeceği için bir saat kadar önce Yusuf Ağabeylerden ayrıldık. Kendisiyle ve yenge hanımla vedalaştık ve yola koyulduk. Mehmet Ali Bey, beni otogara kadar otomobiliyle getirdi. Dönüşte de Cumhurbaşkanlığı Sarayının önünden geçerken hızını azalttı. Manzarayı izledik. Yol boyunca, Mehmet Ali Bey’in dinî bilgilerinden ziyadesiyle istifade ettiğimi belirtmeliyim. Kendisi gerçek bir bilgi kaynağı. Kendisinin kitapları bulunduğunu belirtmeliyim.
Saat 23:58’de Ankara otogarından aynı firmanın otobüsüyle hareketle, 24 Nisan sabahı saat 06:30 sularında Esenler otogarına, İstanbul’a dönmüş oldum. Tesadüf bu ya, koltuk numaram dönüşte de 7 idi.
Bana anlamlı bir 23 Nisan yaşatanve yardımcı olan herkese bir kez daha
buradan teşekkür ederim.
Yazan: Ali İhsan Aksamaz
- 26.04.2017
aksamaz@gmail.com
aksamaz@gmail.com
http://www.ozgurcerkes.com/?Syf=22&Mkl=961858&pt=Ali
İhsan Aksamaz&Yaşasın-23-Nisan!